GEZİLECEK YERLER
- Charles Bridge ( Karluv Most )
- Stare Mesto ( Old Town )
- Astronomik Saat
- Powder Tower
- St. Wenceslas Meydanı ( Vaclavske Namesti )
- Ulusal Müze ( Narodni Muzeum )
- Belediye Binası (Obecni Dum )
- Prag Kalesi ( Prazsky Hrad )
- St. Vitus Katedrali
- Altın Yol ( Golden Lane )
- Oyuncak Müzesi
- Mala Strana
- Kafka Müzesi
- John Lennon duvarı
- Kampa Island
- Petrin Kulesi
- Dans eden ev
- Loreto
- Strahov Manastırı ( Strahovsky Klaster )
- Yahudi Mahallesi ( Josefov )
Şehir hakkında bilgi almak için linki inceleyebilirsiniz;
Rotanızı
planlarken 1-7 numaralı yerleri bir gün, 8-19 numaralı yerleri sabah
erken başlayan bir planlamayla diğer gün, 20 numaralı bölümü diğer bir
günün birkaç saati olarak ayırabilir, kalan saatlerde şehri telaşsızca
dolaşabilirsiniz. Ancak zamanınız kısıtlıysa sabah erken saatte
başladığınız bu geziyi 2 tam güne sıkıştırmak da mümkün.
Şehrin,
Karlov Most yani Charles Bridge ile ikiye bölündüğünü düşünürsek bir
tarafında Old Town, Wenceslas Meydanı ve Yahudi Mahallesi diğer
tarafında Prag Kalesi, Loreta, Mala Strana başlıca gezilecek bölgeler.
Charles
Bridge, 15. yy'da yapımı tamamlanmış muhteşem güzellikte bir köprü.
Köprünün üzerinde sağlı sollu heykeller, giriş ve çıkışında iki kule
bulunuyor.
Heykellerden en ünlüsü Nepomuklu John heykeli. Prag Kalesi tarafına doğru geçerken sağdan sekizinci heykel, zaten etrafındaki kalabalıktan anlamanız oldukça kolay.
Aziz John Nepomucky heykeline köprüden geçen ziyaretçiler el sürerek dilek tutuyorlar. John Nepomucky; şüpheci Wenceslas döneminde rahip olarak görev yapmaktadır. Bir gün güzeller güzeli kraliçe günah çıkarmak üzere rahibin yanına gelir. Bunu duyan Wenceslas kraliçenin aşk konusunda itiraflarda bulunduğundan ve kendisini aldattığından emin bir halde rahibi huzuruna çağırır ve derhal kendisine kraliçenin anlattıklarını söylemesini ister. Rahip tanrı huzurunda verdiği sözü bozamayacağını söyler ve bunun üzerine sinirlenen kral, rahibi Vltava nehrinden aşağı atar. Tam rahibin nehre atıldığı yerde bir hale oluşur. Buradan geçerken eğer dilek tutup hac ya da haleye dokunursanız dileğiniz gerçek oluyormuş. Bu arada açık havada muhafazaları zor olduğundan gördüğümüz heykellerin hiçbiri gerçek değilmiş.
Heykellerden en ünlüsü Nepomuklu John heykeli. Prag Kalesi tarafına doğru geçerken sağdan sekizinci heykel, zaten etrafındaki kalabalıktan anlamanız oldukça kolay.
Aziz John Nepomucky heykeline köprüden geçen ziyaretçiler el sürerek dilek tutuyorlar. John Nepomucky; şüpheci Wenceslas döneminde rahip olarak görev yapmaktadır. Bir gün güzeller güzeli kraliçe günah çıkarmak üzere rahibin yanına gelir. Bunu duyan Wenceslas kraliçenin aşk konusunda itiraflarda bulunduğundan ve kendisini aldattığından emin bir halde rahibi huzuruna çağırır ve derhal kendisine kraliçenin anlattıklarını söylemesini ister. Rahip tanrı huzurunda verdiği sözü bozamayacağını söyler ve bunun üzerine sinirlenen kral, rahibi Vltava nehrinden aşağı atar. Tam rahibin nehre atıldığı yerde bir hale oluşur. Buradan geçerken eğer dilek tutup hac ya da haleye dokunursanız dileğiniz gerçek oluyormuş. Bu arada açık havada muhafazaları zor olduğundan gördüğümüz heykellerin hiçbiri gerçek değilmiş.
Köprünün üzerinde günün her saati sokak çalgıcıları, resim yapan sanatçılar, hediyelik eşya satan tezgahlar bulunuyor.
Old Town ( Stare Mesto ) Prag'ın en ünlü meydanı. Bu meydanda bulunan önemli yapılar Astronomik Saat, Tyn Church, Kafka'nın yaşadığı evlerden biri, St. Nicholas Church.
Üstteki fotoğrafı Astronomik Saat Kulesi'nden çekebilirsiniz.
Kuleden meydanı izlerken kulaklarımda çınlayan melodi...
Tyn Kilisesi ( Tyn Church ), gece ışıklandırılmış haliyle muhteşem görünüyor.
Astronomik
Saat ( Prazsky Orloj ) dünya üzerinde halen çalışır halde olan en eski
saatlerden biri. Yapılışı ile ilgili rivayetlerden biri 1410 yılında
Hanus Usta tarafından yapıldığı, ustanın saatin bir benzerini daha
yapmaması için Prag hükümet görevlilerinden biri tarafından gözlerine
mil çekilerek kör edildiği, bunun üzerine Hanus'un kendini kulenin
tepesinden saatin mekanizmasına atarak saati yıllarca onarılamaz hale
getirerek yaşamına son verdiği şeklinde. Ancak 1961 yılında bulunan
tarihi bir dokümanda saati Kadanlı Mikulas ve Prag Charles
Üniversitesi’nden Jan Ondrejuv'un birlikte tasarladığı, bundan 80 sene
sonra Hanuş Usta'nın saati sadece büyük bir tamirden geçirdiği
anlaşılmış. 1552 yılında saat Jan Taborsky tarafından tekrar tamir
edilmiş ve geliştirilmiş. Ancak bir süre sonra saat gerektiği gibi
çalışmamaya başlamış, saat durdurulmuş hatta tamamen kaldırılması bile
düşünülmüş. 1865 yılında 1 yıl süren geniş ve detaylı bir bakıma
alınmış ve saat güncellenmiş. 2. Dünya Savaşı'nda saat büyük hasar
almasına rağmen günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış.
Saat
üç ana ögeden oluşuyor. Güneşin ve ayın gökyüzündeki pozisyonunu ve
çeşitli astronomik detaylar gösteren astronomik kadran içerisinde; Dünya
merkezde, mavi renkli kısım gökyüzünü, kahverengi kısım ise gökyüzünün
altındaki yeri temsil ediyor. Bu kısmın üstünde bulunan Latince
kelimeler ORTVS (doğu), OCCASVS (batı), AVRORA (şafak vakti) ve
CPEPVSCVLMN (alacakaranlık) anlamına geliyor. Burç halkası ise
gökyüzündeki yıldızları temsil ediyor. Saat üstünde, ilki eski Çek
zamanını, diğeri Avrupa zamanını ve sonuncusu Babil zamanını gösteren üç
farklı halka bulunuyor.
Ayları
gösteren madalyonlu takvim ve tahtadan yapılmış İsa ve12 havarinin
yürüyüşünü gösteren pencereli bölüm saatin diğer iki öğesini
oluşturuyor.
Saatin
alt tarafında biri tarihçi, biri melek, biri astronom ve biri felsefeci
olan dört sabit heykel bulunuyor. Daha üst tarafta yine dört heykel
var. Elinde ayna tutan figür, kibir ve kendini beğenmeyi, elinde altın
kesesi tutan Yahudi açgözlülüğü, mandolin çalan Osmanlı keyif ve eğlenceyi, iskelet ise ölümün yaklaştığını sembolize ediyor.
Gelelim her saat başı etrafına büyük bir kalabalığı toplayan gösteriye;
Gösteri,
iskeletin elinde taşıdığı zili çalmasıyla başlar ve başını aşağı yukarı
sallayarak ölümün varlığını ve yaklaştığını ifade eder, diğer figürler
ise kafalarını sağa sola çevirerek ölümü kabullenmezler. Buradaki mesaj
para, güzellik, kibir ve eğlencenin geçici olduğudur. Gösteri başladığı
andan itibaren en üstteki iki kapak da açılır ve kuklalar soldaki
kapaktan sağdaki kapağa doğru hareket ederler. Bu kuklaların ilki İsa,
ardından gelenler de havarileridir.
Astronomik Saat gizemli bir oyun gibidir, her saat başı aynı gösteriyi tekrarlasa da izlemekten bıkmazsınız.
Astronomik saatin sırasında Kafka'nın doğduğu evi görebilirsiniz.
Old Town meydanının ortasında, ülkenin ünlü rahibi, filozofu ve reformcusu 16.yy Protestan Hareketinin öncüsü Jan Hus’un, 1915 yılında, ölümünün 500. yılı anısına dikilen anıtı bulunuyor. Halka verdiği vaazlarla bağnaz kilisenin halkı nasıl dolandırdığını halka anlatarak taraftar toplayan Jan Hus delalet suçu ile yargılanarak 1414 yılında diri diri yakılarak öldürülür.
St. Wenceslas Meydanı ya da Vaclavske Namesti Prag'ın en geniş bulvarına sahip.
Wenceslas Meydanı , 1348 yılında Kral Charles’ın Old Town bölgesinin yanına New Town inşa etme planı dahilinde yapılmış ve bu kısmın geniş caddeler ile büyük meydanlara sahip olması planlanmış. Yapıldığı dönemlerde at pazarı olarak kullanılan meydan zamanla bu işlevini kaybetmiş ve yerine bölgedeki önemli binalar inşa edilmiş. Cadde boyunca pek çok cafe, otel, restoran, sinema, iş yeri, mağaza bulunuyor.
Ben bulvarın tam ortasındaki bu tramvay kafeye bayıldım.
Bir de öpüşen tramvaylar var :)
Wenceslas Meydanı , 1348 yılında Kral Charles’ın Old Town bölgesinin yanına New Town inşa etme planı dahilinde yapılmış ve bu kısmın geniş caddeler ile büyük meydanlara sahip olması planlanmış. Yapıldığı dönemlerde at pazarı olarak kullanılan meydan zamanla bu işlevini kaybetmiş ve yerine bölgedeki önemli binalar inşa edilmiş. Cadde boyunca pek çok cafe, otel, restoran, sinema, iş yeri, mağaza bulunuyor.
Ben bulvarın tam ortasındaki bu tramvay kafeye bayıldım.
Bir de öpüşen tramvaylar var :)
Bulvarın bitiminde at üstünde kardeşi tarafından öldürülen Aziz Vaclav ( St. Wenceslas )'ın heykelini görebilirsiniz.
Bu meydan, ülkenin en önemli siyasi olaylarına tanıklık etmiş. 1969 yılında Jan Palach isimli bir üniversite öğrencisi Rus tanklarının şehre girişini protesto etmek için kendisini bu meydanda yakmış ve onun anısına Aziz Vaclav'ın heykelinin arka tarafında kendisini yaktığı yerde bulunan kaldırıma bu haç işareti yapılmış.
Kasım
1989'da polis şiddetine karşı Wenceslas Meydan'ında yapılan
protestolar Kadife Devrimi’ne neden olmuş ve en önemlisi Çekoslavakya’da
komünizmin bitişini sağlanmış.
Meydanda
görebileceğiniz yerlerden bir diğeri heykelin arkasındaki bina olan
National Museum (Ulusal Müze). Prag tarihinin çeşitli dönemlerine
tanıklık etmek isterseniz bu müzeyi gezebilirsiniz.
http://www.nm.cz/
Ancak şunu belirtmeliyim ki müze sever biri için Paris, Londra ya da Floransa'da gördüğünüz müzelerle kıyaslamak hata olur zira fazla sönük kalacaktır.
http://www.nm.cz/
Ancak şunu belirtmeliyim ki müze sever biri için Paris, Londra ya da Floransa'da gördüğünüz müzelerle kıyaslamak hata olur zira fazla sönük kalacaktır.
Prag'ta
sokaklarda sıkça rastlayacağınız müzisyenlerden de anlaşılacağı gibi
sanata verilen önem büyük. Dolayısıyla hemen her gün ve akşam kilise,
katedral ya da opera evlerinde birbirinden güzel konserler dinleyebilir
çeşitli sanat etkinliklerine gidebilirsiniz. Program ve saatleri, şehrin
pek çok yerinde dağıtılan afişlerden ya da etkinliğin olduğu binalardan
temin edebilirsiniz. Ben ilk günün akşamı Ulusal Müze'de düzenlenen
klasik müzik konserine gitmeyi tercih ettim.
Bilet satışı için bir bilgilendirme yapmak istiyorum. Etkinlik saatine yakın, sandalye ya da koltukta değil ama basamaklarda oturarak ya da bazı yerlerde ayakta izlemeyi tercih ederseniz oldukça düşük fiyata bilet alabilirsiniz, aklınızda olsun. Klasik müzik dinlemeyi ya da bale gibi sahne sanatlarını izlemeyi sevenlerdenseniz uygun fiyata bilet bulmak paha biçilemez.
Prag'taki etkinliklerden haberdar olmak için linki inceleyebilirsiniz.
http://www.pragueexperience.com/index.asp
Bilet satışı için bir bilgilendirme yapmak istiyorum. Etkinlik saatine yakın, sandalye ya da koltukta değil ama basamaklarda oturarak ya da bazı yerlerde ayakta izlemeyi tercih ederseniz oldukça düşük fiyata bilet alabilirsiniz, aklınızda olsun. Klasik müzik dinlemeyi ya da bale gibi sahne sanatlarını izlemeyi sevenlerdenseniz uygun fiyata bilet bulmak paha biçilemez.
Prag'taki etkinliklerden haberdar olmak için linki inceleyebilirsiniz.
http://www.pragueexperience.com/index.asp
La Belle Epoque...
Güzel
Dönem diye adlandırılan 19. yüzyıldan 1. Dünya Savaşı'na kadar olan
dönemde Prag, Avrupa'nın kahve başkentlerinden biriydi. Prag kafeleri
yazarların, entelektüellerin, sanatçıların uğrak yeriydi. Kafka, Rilke,
Einstein gibi ünlü isimleri ağırlamış muhteşem Prag kafelerinde bir
kahve içmeden dönmeyin.
Uğrak
kafelerden biri Wenceslas Meydanında bulunan Grand Hotel Evropa Cafe.
Tom Cruise'un Görevimiz Tehlike filminden aklınızda kaldıysa...
Ve
tabii ki bu kafelerin en ünlüsü 1881 yılında nehrin kıyısında açılan
Cafe Slavia. Prag Kalesi ve Vltava ırmağına nazır masanızda otururken
ünlü besteci Dvorak, yazar Rainer Marie Rilke, Nazım Hikmet ve
nicelerinin neden bu şehre aşkla bağlandıklarını anlayabilirsiniz.
Nazım Hikmet 1956-1958 yılları arasında Prag’ta yaşamış Vltava’ya
bakarak İstanbul’u özlemiş ve şiirler yazmış… Nazım Hikmet’in bu halini
gören Prag’lı bir ressam onun hüznünden çok etkilenmiş ve şairin bir
resmini yapmış. Bu resim kafenin duvarını süslüyor. Maalesef kafede
çalışanlar bile resimdekinin kim olduğunu bilmiyor.
Şair, memleketten uzak
hasretlerle delik deşik,
Eski kentte duruyordu,
meydanlıkta, yapayalnız.
Gotik bir duvar üstünde
Hanuş Ustanın saati
Hanuş Ustanın saati
on ikiyi vuruyordu.
Güneşli bir güne özlem…
''
Milena, Milena, Milena... Adından başka bir şey yazamıyorum. Yazmalıyım
ama! Milena, seni sevdiğime göre, yeryüzünü de seviyorum demektir! '' (
Milena'ya Mektuplar )
Adını
Kafka'nın büyük aşkı Milena Jesenska'dan alan Milena Cafe'nin bugünkü
adı Grand Cafe. Old Town meydanını ve karşısındaki Astronomi Saati'ni
izleyerek meşhur pastalarından tadın.
Altta
gördüğünüz binanın güzelliğine bakın. Obecni Dum denilen bu binada
çeşitli sanat etkinlikleri ve sergiler düzenleniyor. Obecni Dum yani
Belediye Binası'nın alt katındaki kafesinde bir şeyler içebilirsiniz. Bu
binada akşamları konser, opera etkinlikleri düzenleniyor. Ayrıca dönem
dönem Mucha, Loutrec gibi önemli sanatçıların sergileri olabiliyor.
Bu binanın yan tarafında 1475 yılında yapılmış Powder Tower (Prasna Brana) 'yı görebilirsiniz.
Bu binanın yan tarafında 1475 yılında yapılmış Powder Tower (Prasna Brana) 'yı görebilirsiniz.
Nehir kenarındayken karşı taraftaki tepeye kurulmuş muhteşem bir manzarayla size bakan Prag Kalesi ve St. Vitus Katedrali
Kaleye tramvay ya da otobüs ile ulaşabileceğiniz gibi Charles Köprüsünden geçerek yürümeyi tercih edebilirsiniz. Çıkışın dik ve yokuş olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bu nedenle çıkarken toplu taşıma aracı tercih edebilirsiniz ama en azından dönüşü mutlaka yürüyerek yapın yoldaki küçük mahalleleri, masal evleri kaçırmayın. 22 no'lu tramvaya binerek Prazsky Hrad durağında inerek kaleye ulaşabilirsiniz.
Charles Brigde'in diğer yakasına geçerken tam köprünün bitiminde sola bakmayı unutmayın:)
Kaleye yürürken Mala Strana yani Küçük Mahalle’den geçiyorsunuz ve yolun en eğlenceli kısmı burasıydı bence. Evlerin üzerlerindeki sembollere bakın, eskiden adres tarif ederken bu semboller kullanılırmış ve o sembol içinde oturan kişinin mesleğine göre seçilirmiş.
Kaleye tramvay ya da otobüs ile ulaşabileceğiniz gibi Charles Köprüsünden geçerek yürümeyi tercih edebilirsiniz. Çıkışın dik ve yokuş olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bu nedenle çıkarken toplu taşıma aracı tercih edebilirsiniz ama en azından dönüşü mutlaka yürüyerek yapın yoldaki küçük mahalleleri, masal evleri kaçırmayın. 22 no'lu tramvaya binerek Prazsky Hrad durağında inerek kaleye ulaşabilirsiniz.
Charles Brigde'in diğer yakasına geçerken tam köprünün bitiminde sola bakmayı unutmayın:)
Kaleye yürürken Mala Strana yani Küçük Mahalle’den geçiyorsunuz ve yolun en eğlenceli kısmı burasıydı bence. Evlerin üzerlerindeki sembollere bakın, eskiden adres tarif ederken bu semboller kullanılırmış ve o sembol içinde oturan kişinin mesleğine göre seçilirmiş.
Prag
Kalesi, (Prazsky Hrad ) dünyadaki en büyük tarihi kale olarak Guinness
Rekorlar Kitabındaki yerini almış. Pek çok yıkım ve yangın atlatan kale,
zamanla giderek genişleyerek günümüzdeki halini almış. Prag
Kalesi, oldukça büyük bir alana yayılmış, şehrin içinde ufak bir şehir
görünümünde. İçerisinde birçok sokak, 3 avlu, muhteşem bir gotik
manastır ( Aziz Vitus Katedrali ), 3 kilise, kuleler ve sarayın binaları
bulunuyor.
Kale
Meydanı’ndan geçebileceğiniz ilk avluda, “Changing of the Guards”
(Asker Değişimi) törenini izlemek için bekleyen kalabalıkla
karşılaşabilirsiniz ancak ben daha önce izleyip kayda değer bulmayan bir
arkadaşımın tavsiyesiyle beklemedim. Yalnızca askerlerin üniformaları
hoşuma gitmişti, Prag'da çekilen, çok sevdiğim filmlerden Amadeus'un
kostüm tasarımcısı tarafından hazırlandığını öğrendim. :)
Kalenin giriş kapısı...
Kalenin giriş kapısı...
Kaleyi
ve içinde barındırdığı diğer kompleksleri gezebilmek için biletler
gruplandırılmış. Ücret ve bilet çeşitleri için linki inceleyebilirsiniz;
Hazır
müze ve bilet konusu açılmışken Prag 'daki müze ve katedrallerin giriş
ücretleri oldukça pahalı olmasının yanı sıra fotoğraf çekmek istemeniz
durumunda bazı yerlerde bilet ücretinin üzerine bir de fotoğraf için
ödeme yapmanız gerekiyor. Bir başka can sıkıcı durum örneğin 5 kompleksi
içeren bilet türünü seçtiniz fakat diyelim 2 tanesi tadilatta, bunu
bilet alırken belirtmiyorlar. Siz de benim gibi kapısından dönmeyin
diyerek bilet alma işlemi sırasında tadilatta olan var mı yok mu sorun
mutlaka, boşuna para harcamayın. Orta Avrupa ülkeleri ilk yurt dışı
seyahatinde başlangıç noktası olarak seçilmeli diye düşünüyorum aksi
takdirde müzeler ve tarihi eserler başka ülkelerde göreceklerinizin
yanında sönük kalacaktır.
Yahudi
Mahallesindeki hayal kırıklığımdan sonra tavsiyeleri dinleyip Prag
Kalesi, saray ve müzeyi gezmek istemediğim için, ben B tipi bileti
tercih ettim. Kararımın okuyacakları etkilemesini istemem iyisi mi siz
bilet seçimi konusunda beni dinlemeyin ancak seçiminiz Golden Lane yani
Altın Yol'u görebilecek şekilde olsun zira bu şirin sokağı ve evleri
görmediğinize pişman olabilirsiniz.
Kalenin sol kanadında Rönesans ve Barok resimlerin bulunduğu bir müze var. Diğer kanatta Cumhurbaşkanı yaşıyormuş.
Üçüncü ve son avluda ise yapımı 600 yıl süren görkemli Aziz Vitus Katedrali bulunuyor.
Pek çok Çek kralı katedralin altındaki yer altı mezarlarına defnedilmiş. Bu katedral vitrayları ve gül penceresi ile ünlü. İçindeki vitraylardan biri Mucha'nın eseriymiş.
Katedralden çıktıktan sonra bahçesindeki kafede güzel bir kahve molası verin yanında da elmalı turta :)
Pek çok Çek kralı katedralin altındaki yer altı mezarlarına defnedilmiş. Bu katedral vitrayları ve gül penceresi ile ünlü. İçindeki vitraylardan biri Mucha'nın eseriymiş.
Katedralden çıktıktan sonra bahçesindeki kafede güzel bir kahve molası verin yanında da elmalı turta :)
Katedralin
bulunduğu avlu St. George Meydanı’na açılıyor ve burada St. George
Bazilikası bulunuyor. Bu bazilika 920 yılında yapılmış tabii ki
restorasyondan geçirilmiş olmasına rağmen Prag'ın en eski dini yapısı.
Bazilikanın arka tarafına geçerseniz karşınızda Golden Lane.
Golden
Lane yani Altın Yol, şehirlilerin deyimiyle Zlata Vlicka ya da
Simyacılar Yolu size bambaşka bir dünyanın kapılarını açacak. Pamuk
Prenses ve Yedi Cüceler masalını hatırlayanlar olsa da bana ilk anda
Alice Harikalar Diyarında'yı düşündürdü. Evlerin içindeki eşyalara,
kostümlere bayılacaksınız. Bazı evler ise hediyelik eşya dükkanı olarak
kullanılıyor. Bu sokağı saat 16:00'dan sonra ücretsiz olarak
gezebilirsiniz ancak evleri sadece dışarıdan görmek kaydıyla çünkü evler
ve dükkanlar kapanmış oluyor. Sokağa girdikten sonra evlerin içini
gezmeye başlıyorsunuz, ilk evlerin üst katlarında şövalyelerin zırhları,
oklar ve savaş malzemeleri sergileniyor.
Macaristan ve Hırvatistan kralı 2. Rudolf 1597 yılında kalenin genişletme çalışmaları sırasında kendisini ve ailesini dolayısıyla kaleyi koruması için bu kısıma keskin nişancılar yerleştirir. Ancak bu nişancıların kalacak yere ihtiyaçları vardır. Bu nedenle bu evlerin yapılmasına karar verilir. Evlerin kalenin dış tarafına bakan kısımlarında pencere yapılmamasının nedeni de budur.
Rudolf'un
gençlik iksirine kavuşmak ve sonsuza dek yaşamak, bu yaşamı
sürdürebilmek için de bolca altına ulaşmak gibi tuhaf hayalleri varmış.
Bu nedenle simyacılarla görüşmeye başlayan Rudolf onlara her tür metal
ya da taşı altına çevirip çeviremeyeceklerini, gençlik iksirini bulup
bulamayacaklarını sorar. Cevabın hayır olduğunu bilseler de simyacılar
kralın kendilerine vaat ettiği rahat yaşama kavuşabilmek için evet
derler. Böylece keskin nişancılar çıkarılarak bu evlere önce Simyacılar
ardından altın ustaları yerleştirilir. Altın ya da gençlik iksirini
bulan çıkmasa da zamanla etrafta gerçek dışı hikayeler kol gezmeye
başlar. Ancak 1831 yılında evlerden birinde yaşayan Uhle isimli varını
yoğunu kitaplara harcayan bir filozofun evinden bir patlama duyulur.
Yanan eve giren itfaiyeciler Uhle'nin cesedini ve yanında da sarı bir
taş bulurlar. İncelendiğinde anlaşılır ki taş altındır. Kimse taşın
nereden ve nasıl geldiğine cevap veremez belki de Uhle simyacıların
yıllar süren rüyasını gerçekleştirmiştir kim bilir.:)
Aradan
geçen yıllarla evlerin bir kısmı tahrip olup ve yıkılmış, bugüne 14
tanesi ayakta kalabilmiş.Sonraları kaleyi savunmaya gerek kalmadığından
evler tadilattan geçirilmiş ve bu evlere ressamlar, sanatçılar
,zenginler yerleşmiş. Bunlardan biri de Franz Kafka. Kafka bu yoldaki 22
nolu evde bir dönem yaşamış.
Altın
Yol'un çıkışında hemen sağ tarafınızda Oyuncak Müzesi'ni göreceksiniz.
Oyuncak sevmeyen var mıdır? diye sorma gereği bile duymuyorum. Müzedeki
tüm oyuncakların ve neredeyse dünyanın tüm barbielerinin buluştuğu bu
koleksiyonun tek bir kişiye ve bir erkeğe ait olduğunu öğrendiğimde çok
şaşırdım. Evet hepsi Ivan Steiger'in oyuncakları.
Oyuncak Müzesinden çıktığınızda sizi, şehri tepeden gören bir manzara terası bekliyor. Turuncu çatılı hepsi özenerek yapılmış eş büyüklükte evler, nehir ve köprüler...
Terastan bakarken siyah sanki başkalaşım geçirmiş gibi duran taşlarla kaplı büyük bir yapı dikkatinizi çekecek, Wallenstein Sarayı (Valdstejnsky Palac ). Sarayın bahçesi ziyarete açık ve ücretsiz.
Manzara
terasından aşağıya yeşillikler içinde bir patikadan kıvrıla kıvrıla
inebilirsiniz, yol üzerindeki şehir manzaralı kafe veya restoranlarda
zaman geçirmeyi de tercih edebilirsiniz.
(
Buradan itibaren kalenin girişine geri dönerek yürüme ile 10 dakika
süren dinsel yapı topluluğu Loreto'ya ulaşabilirsiniz. Ben Loreto
kısmını ertesi güne bıraktığım için buradan Mala Strana yani Küçük
Mahalle'ye inmeyi tercih ettim.)
Yolu
bitirdiğinizde artık Mala Strana bölgesindesiniz ve karşımızda Lesser
Town Meydanı ve Mozart'ın bir dönem org çaldığı Avrupa’nın ve Prag’ın
en ünlü barok yapılarından St.Nicholas Katedrali var.
Mala Strana, Prag'ın her sokağı her mahallesi kadar güzel. Mala Strana birbirinden güzel evler, çok şirin restoranlar, caz barlar ve kafelerle çevrelenmiş bir bölge. Burada mutlaka zaman geçirin.
Sokaklarda kaybola kaybola yürümeye devam ediyorum karşıma Venedik sokaklarından bile daha dar tek kişilik bir sokak çıkıyor. Öyle ki sokağın girişine bir düğme ve trafik lambası konulmuş, geçmek istediğinizde düğmeye basıyorsunuz karşı tarafta kırmızı ışık yanıyor böylece başka birinin aynı anda karşıdan gelmesini önlemiş oluyorsunuz, geri dönerken de aynı işlemi tekrarlıyorsunuz. :) Sokağın bir ucu restoranların olduğu kısma diğeri mahalleye çıkıyor. Bu sokak Mala Strana Praha 1 nolu caddede bulunuyor.
Kafka
Museum da bu bölgede bulunuyor. Müzede fotoğraf çekmek yasak. Müzenin
için Kafka'nın iç dünyasını betimler nitelikte. Siyah duvarlar loş,
hafif aydınlatılmış labirentler, ara sıra çalan açtığınızda boğuk sesler
duyduğunuz telefonlar, tüle yansıtılmış görüntüler...Müzede, Kafka'nın
babasına yazdığı mektuplardan kesitler, kendisine ait belgeler, hayatına
giren kadınları ve ailesini tanıtan yazılar ve fotoğraflar, ne olduğunu
anlayamadığınız duvar içine yerleştirilmiş görüntüler ve yine ne olduğu
anlaşılamayan barkovizyon gösterileri ile tam da Kafka'ya yaraşır bir
dünya oluşturulmuş. Hediyelik eşya bölümünde romanları, Kafka baskılı
afişler, tshirtler, kalemler, kupalar, bardak altlıkları vs. satılıyor.
Müzeden, yaşarken çok yakın arkadaşı Max Brod'dan tüm yazılarını
ölümünden sonra yakmasını isteyen ancak onu dinlemeyen Max sayesinde
ölümünden sonra ünlenen çok sevdiğim Kafka'nın, acaba yaşasaydı bir
ticari meta malzemesi haline getirilmesini nasıl karşılardı?
düşünceleriyle ayrılıyorum.
Müzenin bahçesinde metalden yapılmış eğlenceli iki erkek heykeli dikkat çekiyor.
Bir de müzenin bahçesindeki restoranda hamburger ya da herhangi başka bir şey yemenizi tavsiye ederim, olağanüstü lezzetliydi.
John
Lennon duvarını görmek için kaldığımız yerden devam ediyoruz. The
Beatles grubunun solisti John Lennon'ın 1980 yılında vurularak hayatını
kaybetmesinin ardından grafiti, resimler ve şiirlerle süslenen bu duvar
barış ve sevgiyi simgeliyor. İlk yıllar komünist rejim tarafından itici
bulunarak sürekli boyanan duvar, bugün Prag'ın önemli turistik
yerlerinden biri. Duvarın önünde benim gibi şanslıysanız The Beatles'tan
bir parça dinleyebileceğiniz müzisyenlerle karşılaşırsınız.
Mala
Strana sokaklarında yürüyüşe devam ediyorum, yemyeşil bir alan ve
Vltava Nehrinin ince bir kolunun sızdığı, bu kanala cepheli evlere, o
evlerin birindeki ufak değirmen dolabına ve eski köprüye hayran
kalıyorum.
Buradan devam ettiğimde Most Legii köprüsüne geldim . Bu köprünün üzerinde Kampa adasına inen bir asansör var.
Yeşillikler içindeki bu minik adada mis gibi havayı soluyun, huzur dolun, yeşilliklere uzanıp Charles Köprüsü'ne karşı hayallere dalın, kuğuların,ördeklerin ve bu masal şehrin fotoğraflarını çekin.
Asansörle yukarı çıktığınızda şehrin geldiğiniz tarafına tekrar geçerek bir arka sokak olan U Lanove Drahy 'den fünikülere binerek Petrin Kulesi'ne çıkabilirsiniz.
Petrin Kulesi'ne çıkmak için 299 basamak tırmanmak gerekiyor. İlk katından sonra maalesef asansör yok. Yükseklik korkumdan dolayı çıkamayacağım bu kuleden vazgeçip Most Legii köprüsüne geri dönüyorum, şehrin diğer yakasına geçip karşı tarafta sağa doğru yürümeye karar veriyorum bu sırada solunuzda göreceğiniz görkemli bina Prag Ulusal Devlet Tiyatrosu (Narodni Divadlo) ya da National Theatre.
Yola devam ederek Jiraskova Meydan'ına geldiğinizde Dans Eden Ev'i görebilirsiniz.
Buradan devam ettiğimde Most Legii köprüsüne geldim . Bu köprünün üzerinde Kampa adasına inen bir asansör var.
Yeşillikler içindeki bu minik adada mis gibi havayı soluyun, huzur dolun, yeşilliklere uzanıp Charles Köprüsü'ne karşı hayallere dalın, kuğuların,ördeklerin ve bu masal şehrin fotoğraflarını çekin.
Asansörle yukarı çıktığınızda şehrin geldiğiniz tarafına tekrar geçerek bir arka sokak olan U Lanove Drahy 'den fünikülere binerek Petrin Kulesi'ne çıkabilirsiniz.
Petrin Kulesi'ne çıkmak için 299 basamak tırmanmak gerekiyor. İlk katından sonra maalesef asansör yok. Yükseklik korkumdan dolayı çıkamayacağım bu kuleden vazgeçip Most Legii köprüsüne geri dönüyorum, şehrin diğer yakasına geçip karşı tarafta sağa doğru yürümeye karar veriyorum bu sırada solunuzda göreceğiniz görkemli bina Prag Ulusal Devlet Tiyatrosu (Narodni Divadlo) ya da National Theatre.
Yola devam ederek Jiraskova Meydan'ına geldiğinizde Dans Eden Ev'i görebilirsiniz.
Charles
Brigde ya da Praglılar için Karel Köprüsüne doğru dönerken nehirden bir
manzara. Nehir kenarında gördüğünüz şirin feribotların bazıları
restoran.
Ben
Loreto'ya gitmek için, Charles Köprüsünden kale tarafına geçerek yukarı
doğru yürümeyi tercih ettiysem de siz 22 numaralı tramvaya binip
Poholerec durağında inmeyi tercih edebilirsiniz. Loreto'nun içinde
Meryem Ana' nın evinin bir benzeri, bir manastır ve bir kilise yer
alıyor. İlk durağımız 18. yüzyıl sonunda yapılmış Strahov Manastırı.
Manastırın içinde tek kelimeyle muhteşem bir kütüphane ve felsefe odası var.
Viyanalı bir sanatçı tarafından fresklerle süslenmiş kütüphanede 50.000 cilt kitap bulunuyormuş. Bu sanat eseri iki oda, gerçek olamayacak kadar güzel. İçeri girebilmek için önceden rezervasyonla çalışan bir sistemleri var ancak bu odaların kapısından bakabiliyorsunuz, fotoğraf çekmek için bilet ücretİ hariç ekstra ödeme yapmak durumundasınız.
Odaların bulunduğu kattaki küçük müzede, Praglı aristokratların bağışladıkları kurutulmuş ilginç bitki ve hayvan koleksiyonları var.
Manastırın içinde tek kelimeyle muhteşem bir kütüphane ve felsefe odası var.
Viyanalı bir sanatçı tarafından fresklerle süslenmiş kütüphanede 50.000 cilt kitap bulunuyormuş. Bu sanat eseri iki oda, gerçek olamayacak kadar güzel. İçeri girebilmek için önceden rezervasyonla çalışan bir sistemleri var ancak bu odaların kapısından bakabiliyorsunuz, fotoğraf çekmek için bilet ücretİ hariç ekstra ödeme yapmak durumundasınız.
Odaların bulunduğu kattaki küçük müzede, Praglı aristokratların bağışladıkları kurutulmuş ilginç bitki ve hayvan koleksiyonları var.
Strahov Manastır'ından çıktıktan sonra bence çok gerek olmasa da Loreta Manastır'ını gezebilirsiniz. Loreta
mabedi 1278’de, efsaneye göre, Bakire Meryem’in Nazareth’teki evi
melekler tarafından Loreto’ya taşınmış ve böylece kafirlerden korunmuş.
Loreta Manastır'ında kıymetli taşlar, yakutlar, zümrütler, dini objeler sergileniyor.
Loreto'dan ayrılırken şehrin panaromik fotoğrafını çekebileceğiniz manzaralı bir yoldan aşağı inebilirsiniz.
Loreta Manastır'ında kıymetli taşlar, yakutlar, zümrütler, dini objeler sergileniyor.
Loreto'dan ayrılırken şehrin panaromik fotoğrafını çekebileceğiniz manzaralı bir yoldan aşağı inebilirsiniz.
Yahudi
Mahallesi (Josefov ) ya da Jewish Quarter. Bu bölgeye gelmek için nehir
kıyısından yürümeyi ya da Old Town meydanından Prag'ın en şık caddesi
Parizska Caddesine bağlanarak ulaşımı tercih edebilirsiniz.
Nehir kıyısından yürürseniz Manesuv Köprüsü' nü geçince göreceğiniz yapı bir müzik oditoryumu olan Rudolfinum.
Parizska Caddesinden yürümeyi tercih ettiyseniz, pek çok ünlü markaya ev sahipliği yapan dükkanların bulunduğu binaların güzelliğine hayran kalacaksınız.
Caddeden Siroka sokağından sola dönerek ayrılırsanız solda kalan bu bölge Yahudi Gettosu. Binaların cephelerinde, dikkatinizi çekerse yıldız amblemlerinden de mahalleye vardığınızı anlayabilirsiniz.
Nehir kıyısından yürürseniz Manesuv Köprüsü' nü geçince göreceğiniz yapı bir müzik oditoryumu olan Rudolfinum.
Parizska Caddesinden yürümeyi tercih ettiyseniz, pek çok ünlü markaya ev sahipliği yapan dükkanların bulunduğu binaların güzelliğine hayran kalacaksınız.
Caddeden Siroka sokağından sola dönerek ayrılırsanız solda kalan bu bölge Yahudi Gettosu. Binaların cephelerinde, dikkatinizi çekerse yıldız amblemlerinden de mahalleye vardığınızı anlayabilirsiniz.
Yahudiler Prag'a neredeyse10. yüzyılda göç ederek gelmiş ve burada bir getto oluşturmuşlar . Yahudilerin yüzyıllar boyunca şehrin diğer kısımlarında yaşamaları yasaklanmış ve bu nedenle buraya sıkışıp kalmışlar. Josefov adı yahudilerin özgürlüğü, yaşam hakları konusunda reform hareketleri yapan İmparator Joseph'ten alınmış
Nazi
Hareketi sırasında Prag Yahudileri, Avrupa'nın diğer ülkelerindeki
soydaşları gibi Almanlar tarafından toplama kamplarına götürülmüşler
ancak mahalleye dokunulmamış. Hitler'in bu mahalleyi soyu tükenmiş bir
ırkın müzesi olarak değerlendirme gibi bir fantezisi olduğu söyleniyor.
Bugün
Yahudi Mahallesinde 6 tane sinagog var. Bu bölgede bulunan sinagog ve
ufak müzelerin bileti toplu halde satılıyor.Bilgi için linki
inceleyebilirsiniz;
Bu
yapıları gezerken büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımı söylemek
istiyorum. Hem gerek görsel anlamda çok zayıf, gerekse bu topluluğa
mensup biri olmamamdan ötürü ruhani bir duygu hissettirmeyen sinagoglar,
bir mezarlık ve küçücük bir odayla sınırlı müzeler için oldukça pahalı
bir bilet satın almak canımı sıkmıştı. Aslında huzurlu sessizliği, iç
mimari ve süslemeleri, ışıl ışıl yanan mumlarla aydınlanmış ferah ve mis
gibi kokan atmosferleriyle katedral ve kiliseleri gezmeyi oldum olası
sevmişimdir. Ancak Monreale, Stephansdom gibi muhteşem katedralleri
ücretsiz görmek dışında, Vatikan gibi muazzam bir küçük sanat-din
şehrinin bilet ücretine neredeyse denk bir ödeme yapmak şaşırtıcı ve
rahatsız ediciydi. Nitekim mezarlığı dolaşırken rastladığım bir İspanyol
turist rehberi ''İsrail'den mi geldiniz? '' diye sormuş '' Hayır
Türkiye'den '' dediğimde oldukça şaşırmıştı.
Benim görüşüm bu mahalledeki binaların muhteşem güzelliği fotoğraflanabilir ve kafelerinde birer kahve içerek Kafka'nın bir zamanlar bu sokakları arşınladığı düşünülerek sokakları gezilebilir, ancak bu dinsel yapıları ve mezarlığı gezmenin gereği yoktu diye düşünüyorum.
Benim görüşüm bu mahalledeki binaların muhteşem güzelliği fotoğraflanabilir ve kafelerinde birer kahve içerek Kafka'nın bir zamanlar bu sokakları arşınladığı düşünülerek sokakları gezilebilir, ancak bu dinsel yapıları ve mezarlığı gezmenin gereği yoktu diye düşünüyorum.
Pinkas
Sinagogu'nda toplama kamplarına gönderilen ve geri dönemeyen 80 bine
yakın yahudinin isimleri, doğum ve ölüm tarihleri duvarlara yazılmış. Bu
sinagogda fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor olsa da bazen neden
konulduğuna mantıklı bir cevap verilemeyen yasakları çiğnemek
gerekiyor.:) Sinagogda ayrıca Prag yakınlarındakiTerezin Toplama
Kampı'na götürülen yahudi çocukların çizdikleri resimler de sergileniyor
.
Yakınlarının isimlerini bulmaya gelenler...
Eski-Yeni
Sinagog ( Stranova Synagoga ) ya da Old-New Synagogue halen
kullanılıyor ve Avrupa'nın en eski sinagogu olma özelliğini taşıyor.
Maisel Sinagogu ( Maiselova Synagoga ) ve İspanyol Sinagogu görebileceğiniz diğer sinagoglar.
İspanyol Sinagogunun önünde Kafka'nın bir heykeli bulunuyor.
Yahudi Mahallesi'nin en ruhani yeri ise Yahudi Mezarlığı ( The Old Jewish Cemetery ).
1439 yılında kurulan mezarlıkta son defin işlemi 1787 yılında yapılmış. Yahudilerin getto dışında yaşamalarına izin verilmediği gibi ölülerini de getto dışında gömmeleri yasakmış.100 bine yakın mezarın bulunduğu mezarlıkta neredeyse üstüste yığılmış mezar taşlarının azlığını görünce şaşırabilirsiniz. Mezarlığın 14 ile 20 kat arasında değiştiğini öğrenince mezar taşlarının azlığının sebebini anlayabiliyorsunuz. Mezar taşlarının bazılarında aile isimleri ya da yaptıkları meslekleri ifade eden semboller var.
Burada yatan en ünlü kişi sihirli güçleri olduğuna inanılan bilgin, filozof Haham Judah Loew ben Besalel. Haham Loew'in ünü, dünyanın en ünlü Golem'ine sahip olmasından kaynaklanıyor. Golem nedir?
1439 yılında kurulan mezarlıkta son defin işlemi 1787 yılında yapılmış. Yahudilerin getto dışında yaşamalarına izin verilmediği gibi ölülerini de getto dışında gömmeleri yasakmış.100 bine yakın mezarın bulunduğu mezarlıkta neredeyse üstüste yığılmış mezar taşlarının azlığını görünce şaşırabilirsiniz. Mezarlığın 14 ile 20 kat arasında değiştiğini öğrenince mezar taşlarının azlığının sebebini anlayabiliyorsunuz. Mezar taşlarının bazılarında aile isimleri ya da yaptıkları meslekleri ifade eden semboller var.
Burada yatan en ünlü kişi sihirli güçleri olduğuna inanılan bilgin, filozof Haham Judah Loew ben Besalel. Haham Loew'in ünü, dünyanın en ünlü Golem'ine sahip olmasından kaynaklanıyor. Golem nedir?
Ortaçağ’da,
kutsal bir sözcüğü ya da Tanrı’nın sıfatlarından birini oluşturan
harfleri yeniden dizerek veya muska yazarak heykelleri canlandıran din
bilgeleriyle ilgili çok sayıda efsane doğar. İşte bu heykellere Golem
adı veriliyor. İnanışa göre harflerin yazılı olduğu kâğıt veya muska
Golem’in ağzına yerleştirildiğinde Golem canlanır ve muska kaldırılınca
Golem de cansız duruma gelirdi. Haham
Loew halkını korumak için Prag’ın içinden akan Vltava Nehri’nin
kıyılarında biriken çamurlardan bir Golem yaptı. Ona Yahudi mistik
kurallarına uygun sözler ve dualarla hayat üfledi ve canlandırdı.
Golem’e Josef adını verdi. Getto sakinleri ona ‘Yossele’ derlerdi.
Loew'in dikkat etmesi gereken en önemli şey Golem'in şabat günleri canlı
olmamasıydı. Bir cuma akşamı, Loew onu devre dışı bırakmayı unuttu.
İşte buradan sonrasında efsane değişik sonlarla tamamlanmış. Bir
rivayete göre Loew kontrolden çıkan Golem'i parçalayarak parçalarını
Eski-Yeni Sinagog'un bodrum katına kaldırır. Günümüzde, tarihçi
ve arkeologların tüm aramalarına rağmen Golem’e ait bir ize rastlanmasa
da bugün turistlerin ve araştırmacıların, Sinagog'un bodrumuna girmeleri
yasak.
Belki de bu da gizemli bir reklamdır diye düşünüyor ve bu kasvetli atmosferden kurtulmak üzere kendimi nehir kenarına atıyorum.
Belki de bu da gizemli bir reklamdır diye düşünüyor ve bu kasvetli atmosferden kurtulmak üzere kendimi nehir kenarına atıyorum.
Prag'ta yapabilecekleriniz elbette bunlarla sınırlı değil. Bir akşam üzeri Vltava Nehrini gezi teknesiyle dolaşabilirsiniz.
Çok şirin emaye mutfak eşyaları satan dükkanlardan mutfağınıza renkli mi renkli ister bir kupa ister çaydanlık ya da tencere bir şey alın. Fiyatları çok ucuz olmasa da Prag'tan, muhteşem kuklalardan almadan dönmeyin derim. Ben bayıldığım Şarlo'nun kuklasını bir sonraki Prag gezime bıraktım.
Eğer ilginizi çekiyorsa cam işçiliği ile ünlü bu ülkeden Bohemiya kristallerinden alabilirsiniz.
Sokaklarda sıra sıra birbirinden güzel ve şık çikolata, sabun, hediyelik eşya, kukla ve daha bir çok şey satan dükkanlara girip çıkmak bile mutluluk sebebi.
Prag, tarihi ve ulusal müzeler dışında da her şeyin müzesini yapan şehirlerden bir tanesi. Sokaklarda dolaşırken çikolatadan tutun da kurabiye, balmumu heykeller, işkence aletleri müzesi gibi pek çok değişik müzeyle karşılaşabilirsiniz.
Prag'a özgü bir çeşit baharatlı likör olan Becherovka deneyin bir de tabii ki içerdiği yüksek alkol oranından dolayı pek çok ülkede satışı yasak olan meşhur Absinthe.
Bir akşam Prag'la özdeşleşmiş Black Light Theatre ya da Don Giovanni kukla tiyatrosunu izlemeye gidin.
Yeterli zamanınız varsa şehir dışında kalan Karlovy Vary, Kutna Hora ve Chesky Krumlov'u görmeye gidin.
YEME İÇME REHBERİ
Kafelerine,
tatlılarına, kahvelerine, biralarına, hamburger çeşitlerine ve italyan
restoranlarında yediğim yemeklere bayıldığım bu şehrin kendi mutfağı
yani Prag mutfağı geyik, domuz, tavşan, ördek ve diğer tüm çeşitlerle et
ağırlıklı bir mutfak ve benim damak tadıma pek uyduğunu
söyleyemeyeceğim.
- Biraları dünyaca ünlü bu şehirde tavsiye edeceğim mekan 500 yıldır kendi biralarını üreten U Fleku
- Prag'ın en ünlü yemeği Svickova isimli krema soslu bir biftek yemeği ve elbette Gulaş çorbası Bu ve diğer yerel yemeklerin tadına bakmak isterseniz hemen herkesin ortak tavsiyesi U Medvidku
- Sokaklarda sık sık rastlayacağınız meşhur Trdelnik isimli silindir şeklinde ve toz şekere bulanarak satılan bir hamur tatlıları var ki ben beğenmedim. Yine de tadına bakın.
- El yapımı çok güzel makarnaları olan Pasta Fresca benim favorimdi
- John Lennon Pub sadece bira içmek için ya da yemek yemek için de tercih edebilirsiniz.
- Agartha Jazz Centrum'da muhteşem müzik eşliğinde bir akşam geçirin.
- Obecni Dum yani belediye binasının alt katındaki Pilzenska Restaurace şık atmosferiyle güzel bir akşam yemeği için seçilebilir.
Bazı
şehirler doğası, bazıları tarihi, bazıları sanat eserleri ve müzeleri,
kimi modern hali, kimiyse gece hayatıyla bizi mutlu eder. Çok nadir,
bazıları sadece orada bulunmakla bizi mutlu eder. Prag gibi...Bu hüzünlü
prensesin sokaklarında kaybolup binalarını, köprülerini, evlerini ve
dükkanlarını hayran hayran izleyin, köprüden sabah, gece günün her saati
defalarca geçin, köşe başlarında rastladığınız müzisyenleri dinleyin,
üşüyün üşümeyi sevin bu şehirde, Vltava kenarında güneş hafif hafif
yüzünüze vururken kuğuları besleyin.