Prag Gezilecek Yerler

GEZİLECEK YERLER

  1. Charles Bridge ( Karluv Most )
  2. Stare Mesto ( Old Town )
  3. Astronomik Saat
  4. Powder Tower
  5. St. Wenceslas Meydanı ( Vaclavske Namesti )
  6. Ulusal Müze ( Narodni Muzeum )
  7. Belediye Binası (Obecni Dum )
  8. Prag Kalesi ( Prazsky Hrad )
  9. St. Vitus Katedrali
  10. Altın Yol ( Golden Lane )
  11. Oyuncak Müzesi
  12. Mala Strana
  13. Kafka Müzesi
  14. John Lennon duvarı
  15. Kampa Island
  16. Petrin Kulesi
  17. Dans eden ev
  18. Loreto
  19. Strahov Manastırı ( Strahovsky Klaster )
  20. Yahudi Mahallesi ( Josefov ) 
Şehir hakkında bilgi almak için linki inceleyebilirsiniz;

Rotanızı planlarken 1-7 numaralı yerleri bir gün, 8-19 numaralı yerleri sabah erken başlayan bir planlamayla diğer gün, 20 numaralı bölümü diğer bir günün birkaç saati olarak ayırabilir, kalan saatlerde şehri telaşsızca dolaşabilirsiniz. Ancak zamanınız kısıtlıysa sabah erken saatte başladığınız bu geziyi 2 tam güne sıkıştırmak da mümkün.
Şehrin, Karlov Most yani Charles Bridge ile ikiye bölündüğünü düşünürsek bir tarafında Old Town, Wenceslas Meydanı ve Yahudi Mahallesi diğer tarafında Prag Kalesi, Loreta, Mala Strana başlıca gezilecek bölgeler.
Charles Bridge, 15. yy'da yapımı tamamlanmış muhteşem güzellikte bir köprü. Köprünün üzerinde sağlı sollu heykeller, giriş ve çıkışında iki kule bulunuyor.





Heykellerden en ünlüsü Nepomuklu John heykeli. Prag Kalesi tarafına doğru geçerken sağdan sekizinci heykel, zaten etrafındaki kalabalıktan anlamanız oldukça kolay. 



Aziz John Nepomucky heykeline köprüden geçen ziyaretçiler el sürerek dilek tutuyorlar. John Nepomucky; şüpheci Wenceslas  döneminde rahip olarak görev yapmaktadır. Bir gün güzeller güzeli kraliçe günah çıkarmak üzere rahibin yanına gelir. Bunu duyan Wenceslas kraliçenin aşk konusunda itiraflarda bulunduğundan ve kendisini aldattığından emin bir halde rahibi huzuruna çağırır ve derhal kendisine kraliçenin anlattıklarını söylemesini ister. Rahip tanrı huzurunda verdiği sözü bozamayacağını söyler ve bunun üzerine sinirlenen kral, rahibi Vltava nehrinden aşağı atar. Tam rahibin nehre atıldığı yerde bir hale oluşur. Buradan geçerken eğer dilek tutup hac ya da haleye dokunursanız dileğiniz gerçek oluyormuş. Bu arada açık havada muhafazaları zor olduğundan gördüğümüz heykellerin hiçbiri gerçek değilmiş.
Köprünün üzerinde günün her saati sokak çalgıcıları, resim yapan sanatçılar, hediyelik eşya satan tezgahlar bulunuyor.




Old Town ( Stare Mesto ) Prag'ın en ünlü meydanı. Bu meydanda bulunan önemli yapılar Astronomik Saat, Tyn Church, Kafka'nın yaşadığı evlerden biri, St. Nicholas Church.

Üstteki fotoğrafı Astronomik Saat Kulesi'nden çekebilirsiniz.


Kuleden meydanı izlerken kulaklarımda çınlayan melodi...


Tyn Kilisesi ( Tyn Church ), gece ışıklandırılmış haliyle muhteşem görünüyor.

Astronomik Saat ( Prazsky Orloj ) dünya üzerinde halen çalışır halde olan en eski saatlerden biri. Yapılışı ile ilgili rivayetlerden biri 1410 yılında Hanus Usta tarafından yapıldığı,  ustanın saatin bir benzerini daha yapmaması için Prag hükümet görevlilerinden biri tarafından gözlerine mil çekilerek kör edildiği, bunun üzerine Hanus'un kendini kulenin tepesinden saatin mekanizmasına atarak saati yıllarca onarılamaz hale getirerek yaşamına son verdiği şeklinde. Ancak 1961 yılında bulunan tarihi bir dokümanda saati Kadanlı Mikulas ve Prag Charles Üniversitesi’nden Jan Ondrejuv'un birlikte tasarladığı, bundan 80 sene sonra Hanuş Usta'nın saati sadece büyük bir tamirden geçirdiği anlaşılmış. 1552 yılında saat Jan Taborsky tarafından tekrar tamir edilmiş ve geliştirilmiş. Ancak bir süre sonra saat gerektiği gibi çalışmamaya başlamış, saat durdurulmuş hatta tamamen kaldırılması bile düşünülmüş. 1865 yılında 1 yıl süren  geniş ve detaylı bir bakıma alınmış ve saat güncellenmiş. 2. Dünya Savaşı'nda saat büyük hasar almasına rağmen günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış. 




Saat üç ana ögeden oluşuyor. Güneşin ve ayın gökyüzündeki pozisyonunu ve çeşitli astronomik detaylar gösteren astronomik kadran içerisinde; Dünya merkezde, mavi renkli kısım gökyüzünü, kahverengi kısım ise gökyüzünün altındaki yeri temsil ediyor. Bu kısmın üstünde bulunan Latince kelimeler  ORTVS (doğu), OCCASVS (batı), AVRORA (şafak vakti) ve CPEPVSCVLMN (alacakaranlık) anlamına geliyor. Burç halkası ise gökyüzündeki yıldızları temsil ediyor.  Saat üstünde, ilki eski Çek zamanını, diğeri Avrupa zamanını ve sonuncusu Babil zamanını gösteren üç farklı halka bulunuyor. 


Ayları gösteren madalyonlu takvim ve tahtadan yapılmış İsa ve12 havarinin yürüyüşünü gösteren  pencereli bölüm saatin diğer iki öğesini oluşturuyor.
Saatin alt tarafında biri tarihçi, biri melek, biri astronom ve biri felsefeci olan dört sabit heykel bulunuyor. Daha üst tarafta yine dört heykel var. Elinde ayna tutan figür, kibir ve kendini beğenmeyi, elinde altın kesesi tutan Yahudi açgözlülüğü, mandolin çalan Osmanlı keyif ve eğlenceyi, iskelet ise ölümün yaklaştığını sembolize ediyor.
Gelelim her saat başı etrafına büyük bir kalabalığı toplayan gösteriye;
 Gösteri, iskeletin elinde taşıdığı zili çalmasıyla başlar ve başını aşağı yukarı sallayarak ölümün varlığını ve yaklaştığını ifade eder, diğer figürler ise kafalarını sağa sola çevirerek ölümü kabullenmezler. Buradaki mesaj para, güzellik, kibir ve eğlencenin geçici olduğudur. Gösteri başladığı andan itibaren en üstteki iki kapak da açılır ve kuklalar soldaki kapaktan sağdaki kapağa doğru hareket ederler. Bu kuklaların ilki İsa, ardından gelenler de havarileridir. 
Astronomik Saat gizemli bir oyun gibidir, her saat başı aynı gösteriyi tekrarlasa da izlemekten bıkmazsınız. 
Astronomik saatin sırasında Kafka'nın doğduğu evi görebilirsiniz. 


Old Town meydanının ortasında, ülkenin ünlü rahibi, filozofu ve reformcusu 16.yy Protestan Hareketinin öncüsü Jan Hus’un, 1915 yılında, ölümünün 500. yılı anısına dikilen anıtı bulunuyor. Halka verdiği vaazlarla bağnaz kilisenin halkı nasıl dolandırdığını halka anlatarak taraftar toplayan Jan Hus delalet suçu ile yargılanarak 1414 yılında diri diri yakılarak öldürülür.
St. Wenceslas Meydanı ya da Vaclavske Namesti Prag'ın en geniş bulvarına sahip. 



Wenceslas Meydanı , 1348 yılında Kral Charles’ın Old Town bölgesinin yanına New Town inşa etme planı dahilinde yapılmış ve bu kısmın geniş caddeler ile büyük meydanlara sahip olması planlanmış. Yapıldığı dönemlerde at pazarı olarak kullanılan meydan zamanla bu işlevini kaybetmiş ve yerine bölgedeki önemli binalar inşa edilmiş. Cadde boyunca pek çok cafe, otel, restoran, sinema, iş yeri, mağaza bulunuyor. 

Ben bulvarın tam ortasındaki bu tramvay kafeye bayıldım.



Bir de öpüşen tramvaylar var :)



Bulvarın bitiminde at üstünde kardeşi tarafından öldürülen Aziz Vaclav ( St. Wenceslas )'ın heykelini görebilirsiniz. 



Bu meydan, ülkenin en önemli siyasi olaylarına tanıklık etmiş. 1969 yılında Jan Palach isimli bir üniversite öğrencisi Rus tanklarının şehre girişini protesto etmek için kendisini bu meydanda yakmış ve onun anısına Aziz Vaclav'ın heykelinin arka tarafında kendisini yaktığı yerde bulunan kaldırıma bu haç işareti yapılmış. 



Kasım 1989'da polis şiddetine karşı Wenceslas Meydan'ında yapılan protestolar Kadife Devrimi’ne neden olmuş ve en önemlisi Çekoslavakya’da komünizmin bitişini sağlanmış. 
Meydanda görebileceğiniz yerlerden bir diğeri heykelin arkasındaki bina olan National Museum (Ulusal Müze). Prag tarihinin çeşitli dönemlerine tanıklık etmek isterseniz bu müzeyi gezebilirsiniz. 
http://www.nm.cz/



Ancak şunu belirtmeliyim ki müze sever biri için Paris, Londra ya da Floransa'da gördüğünüz müzelerle kıyaslamak hata olur zira fazla sönük kalacaktır.  
Prag'ta sokaklarda sıkça rastlayacağınız müzisyenlerden de anlaşılacağı gibi sanata verilen önem büyük. Dolayısıyla hemen her gün ve akşam kilise, katedral ya da opera evlerinde birbirinden güzel konserler dinleyebilir çeşitli sanat etkinliklerine gidebilirsiniz. Program ve saatleri, şehrin pek çok yerinde dağıtılan afişlerden ya da etkinliğin olduğu binalardan temin edebilirsiniz. Ben ilk günün akşamı Ulusal Müze'de düzenlenen klasik müzik konserine gitmeyi tercih ettim. 
Bilet satışı için bir bilgilendirme yapmak istiyorum. Etkinlik saatine yakın, sandalye ya da koltukta değil ama basamaklarda oturarak ya da bazı yerlerde ayakta izlemeyi tercih ederseniz oldukça düşük fiyata bilet alabilirsiniz, aklınızda olsun. Klasik müzik dinlemeyi ya da bale gibi sahne sanatlarını izlemeyi sevenlerdenseniz uygun fiyata bilet bulmak paha biçilemez. 
Prag'taki etkinliklerden haberdar olmak için linki inceleyebilirsiniz.
http://www.pragueexperience.com/index.asp

La Belle Epoque...

Güzel Dönem diye adlandırılan 19. yüzyıldan 1. Dünya Savaşı'na kadar olan dönemde Prag, Avrupa'nın kahve başkentlerinden biriydi. Prag kafeleri yazarların, entelektüellerin, sanatçıların uğrak yeriydi. Kafka, Rilke, Einstein gibi ünlü isimleri ağırlamış muhteşem Prag kafelerinde bir kahve içmeden dönmeyin. 
Uğrak kafelerden biri Wenceslas Meydanında bulunan Grand Hotel Evropa Cafe. Tom Cruise'un Görevimiz Tehlike filminden aklınızda kaldıysa... 
Ve tabii ki bu kafelerin en ünlüsü 1881 yılında nehrin kıyısında açılan Cafe Slavia. Prag Kalesi ve Vltava ırmağına nazır masanızda otururken ünlü besteci Dvorak, yazar Rainer Marie Rilke, Nazım Hikmet ve nicelerinin neden bu şehre aşkla bağlandıklarını anlayabilirsiniz.
Nazım Hikmet 1956-1958 yılları arasında Prag’ta yaşamış Vltava’ya bakarak İstanbul’u özlemiş ve şiirler yazmış… Nazım Hikmet’in bu halini gören Prag’lı bir ressam onun hüznünden çok etkilenmiş ve şairin bir resmini yapmış. Bu resim kafenin duvarını süslüyor. Maalesef kafede çalışanlar bile resimdekinin kim olduğunu bilmiyor. 

        
         Şair, memleketten uzak
hasretlerle delik deşik,
        Eski kentte duruyordu,
    meydanlıkta, yapayalnız.
           Gotik bir duvar üstünde
Hanuş Ustanın saati
    on ikiyi vuruyordu.
          Güneşli bir güne özlem…
'' Milena, Milena, Milena... Adından başka bir şey yazamıyorum. Yazmalıyım ama! Milena, seni sevdiğime göre, yeryüzünü de seviyorum demektir! '' ( Milena'ya Mektuplar )
Adını Kafka'nın büyük aşkı Milena Jesenska'dan alan Milena Cafe'nin bugünkü adı Grand Cafe. Old Town meydanını ve karşısındaki Astronomi Saati'ni izleyerek meşhur pastalarından tadın.

Altta gördüğünüz binanın güzelliğine bakın. Obecni Dum denilen bu binada çeşitli sanat etkinlikleri ve sergiler düzenleniyor. Obecni Dum yani Belediye Binası'nın alt katındaki kafesinde bir şeyler içebilirsiniz. Bu binada akşamları konser, opera etkinlikleri düzenleniyor. Ayrıca dönem dönem Mucha, Loutrec gibi önemli sanatçıların sergileri olabiliyor. 





Bu binanın yan tarafında 1475 yılında yapılmış Powder Tower (Prasna Brana) 'yı görebilirsiniz.


Nehir kenarındayken karşı taraftaki tepeye kurulmuş muhteşem bir manzarayla size bakan Prag Kalesi ve St. Vitus Katedrali



Kaleye tramvay ya da otobüs ile ulaşabileceğiniz gibi Charles Köprüsünden geçerek yürümeyi tercih edebilirsiniz. Çıkışın dik ve yokuş olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bu nedenle çıkarken toplu taşıma aracı tercih edebilirsiniz ama en azından dönüşü mutlaka yürüyerek yapın yoldaki küçük mahalleleri, masal evleri kaçırmayın. 22 no'lu tramvaya binerek Prazsky Hrad durağında inerek kaleye ulaşabilirsiniz. 

Charles Brigde'in diğer yakasına geçerken tam köprünün bitiminde sola bakmayı unutmayın:)









Kaleye yürürken Mala Strana yani Küçük Mahalle’den geçiyorsunuz  ve yolun en eğlenceli kısmı burasıydı bence. Evlerin üzerlerindeki sembollere bakın, eskiden adres tarif ederken bu semboller kullanılırmış ve o sembol içinde oturan kişinin mesleğine göre seçilirmiş.  
Prag Kalesi, (Prazsky Hrad ) dünyadaki en büyük tarihi kale olarak Guinness Rekorlar Kitabındaki yerini almış. Pek çok yıkım ve yangın atlatan kale, zamanla giderek genişleyerek günümüzdeki halini almış. Prag Kalesi, oldukça büyük bir alana yayılmış, şehrin içinde ufak bir şehir görünümünde. İçerisinde birçok sokak, 3 avlu, muhteşem bir gotik manastır ( Aziz Vitus Katedrali ), 3 kilise, kuleler ve sarayın binaları bulunuyor. 
 Kale Meydanı’ndan geçebileceğiniz ilk avluda, “Changing of the Guards” (Asker Değişimi) törenini izlemek için bekleyen kalabalıkla karşılaşabilirsiniz ancak ben daha önce izleyip kayda değer bulmayan bir arkadaşımın tavsiyesiyle beklemedim. Yalnızca askerlerin üniformaları hoşuma gitmişti, Prag'da çekilen, çok sevdiğim filmlerden Amadeus'un kostüm tasarımcısı tarafından hazırlandığını öğrendim. :)
Kalenin giriş kapısı... 


Kaleyi ve içinde barındırdığı diğer kompleksleri gezebilmek için biletler gruplandırılmış. Ücret ve bilet çeşitleri için linki inceleyebilirsiniz;

Hazır müze ve bilet konusu açılmışken Prag 'daki müze ve katedrallerin giriş ücretleri oldukça pahalı olmasının yanı sıra fotoğraf çekmek istemeniz durumunda bazı yerlerde bilet ücretinin üzerine bir de fotoğraf için ödeme yapmanız gerekiyor. Bir başka can sıkıcı durum örneğin 5 kompleksi içeren bilet türünü seçtiniz fakat diyelim 2 tanesi tadilatta, bunu bilet alırken belirtmiyorlar. Siz de benim gibi kapısından dönmeyin diyerek bilet alma işlemi sırasında tadilatta olan var mı yok mu sorun mutlaka, boşuna para harcamayın. Orta Avrupa ülkeleri ilk yurt dışı seyahatinde başlangıç noktası olarak seçilmeli diye düşünüyorum aksi takdirde müzeler ve tarihi eserler başka ülkelerde göreceklerinizin yanında sönük kalacaktır. 

Yahudi Mahallesindeki hayal kırıklığımdan sonra tavsiyeleri dinleyip Prag Kalesi, saray ve müzeyi gezmek istemediğim için, ben B tipi bileti tercih ettim. Kararımın okuyacakları etkilemesini istemem iyisi mi siz bilet seçimi konusunda beni dinlemeyin ancak seçiminiz Golden Lane yani Altın Yol'u görebilecek şekilde olsun zira bu şirin sokağı ve evleri görmediğinize pişman olabilirsiniz.  
Kalenin sol kanadında Rönesans ve Barok resimlerin bulunduğu bir müze var. Diğer kanatta Cumhurbaşkanı yaşıyormuş. 

 Üçüncü ve son avluda ise yapımı 600 yıl süren görkemli Aziz Vitus Katedrali bulunuyor. 





Pek çok Çek kralı katedralin altındaki yer altı mezarlarına defnedilmiş. Bu katedral vitrayları ve gül penceresi ile ünlü. İçindeki vitraylardan biri Mucha'nın eseriymiş. 



Katedralden çıktıktan sonra bahçesindeki kafede güzel bir kahve molası verin yanında da elmalı turta :)  

Katedralin bulunduğu avlu St. George Meydanı’na açılıyor ve burada St. George Bazilikası bulunuyor. Bu bazilika 920 yılında yapılmış tabii ki restorasyondan geçirilmiş olmasına rağmen Prag'ın en eski dini yapısı. 

Bazilikanın arka tarafına geçerseniz karşınızda Golden Lane.
Golden Lane yani Altın Yol, şehirlilerin deyimiyle Zlata Vlicka ya da Simyacılar Yolu size bambaşka bir dünyanın kapılarını açacak. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını hatırlayanlar olsa da bana ilk anda Alice Harikalar Diyarında'yı düşündürdü. Evlerin içindeki eşyalara, kostümlere bayılacaksınız. Bazı evler ise hediyelik eşya dükkanı olarak kullanılıyor. Bu sokağı saat 16:00'dan sonra ücretsiz olarak gezebilirsiniz ancak evleri sadece dışarıdan görmek kaydıyla çünkü evler ve dükkanlar kapanmış oluyor. Sokağa girdikten sonra evlerin içini gezmeye başlıyorsunuz, ilk evlerin üst katlarında şövalyelerin zırhları, oklar ve savaş malzemeleri sergileniyor.






Macaristan ve Hırvatistan kralı 2. Rudolf 1597 yılında kalenin genişletme çalışmaları sırasında kendisini ve ailesini dolayısıyla kaleyi koruması için bu kısıma keskin nişancılar yerleştirir. Ancak bu nişancıların kalacak yere ihtiyaçları vardır. Bu nedenle bu evlerin yapılmasına karar verilir. Evlerin kalenin dış tarafına bakan kısımlarında pencere yapılmamasının nedeni de budur. 
Rudolf'un gençlik iksirine kavuşmak ve sonsuza dek yaşamak, bu yaşamı sürdürebilmek için de bolca altına ulaşmak gibi tuhaf hayalleri varmış. Bu nedenle simyacılarla görüşmeye başlayan Rudolf onlara her tür metal ya da taşı altına çevirip çeviremeyeceklerini, gençlik iksirini bulup bulamayacaklarını sorar. Cevabın hayır olduğunu bilseler de simyacılar kralın kendilerine vaat ettiği rahat yaşama kavuşabilmek için evet derler. Böylece keskin nişancılar çıkarılarak bu evlere önce Simyacılar ardından altın ustaları yerleştirilir. Altın ya da gençlik iksirini bulan çıkmasa da zamanla etrafta gerçek dışı hikayeler kol gezmeye başlar. Ancak 1831 yılında evlerden birinde yaşayan Uhle isimli varını yoğunu kitaplara harcayan bir filozofun evinden bir patlama duyulur. Yanan eve giren itfaiyeciler Uhle'nin cesedini ve yanında da sarı bir taş bulurlar. İncelendiğinde anlaşılır ki taş altındır. Kimse taşın nereden ve nasıl geldiğine cevap veremez belki de Uhle simyacıların yıllar süren rüyasını gerçekleştirmiştir kim bilir.:)
Aradan geçen yıllarla evlerin bir kısmı tahrip olup ve yıkılmış, bugüne 14 tanesi ayakta kalabilmiş.Sonraları kaleyi savunmaya gerek kalmadığından evler tadilattan geçirilmiş ve bu evlere ressamlar, sanatçılar ,zenginler yerleşmiş. Bunlardan biri de Franz Kafka. Kafka bu yoldaki 22 nolu evde bir dönem yaşamış.

Altın Yol'un çıkışında hemen sağ tarafınızda Oyuncak Müzesi'ni göreceksiniz. Oyuncak sevmeyen var mıdır? diye sorma gereği bile duymuyorum. Müzedeki tüm oyuncakların ve neredeyse dünyanın tüm barbielerinin buluştuğu bu koleksiyonun tek bir kişiye ve bir erkeğe ait olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım. Evet hepsi Ivan Steiger'in oyuncakları.





Oyuncak Müzesinden çıktığınızda sizi, şehri tepeden gören bir manzara terası bekliyor. Turuncu çatılı hepsi özenerek yapılmış eş büyüklükte evler, nehir ve köprüler...



Terastan bakarken siyah sanki başkalaşım geçirmiş gibi duran taşlarla kaplı büyük bir yapı dikkatinizi çekecek, Wallenstein Sarayı (Valdstejnsky Palac ).  Sarayın bahçesi ziyarete açık ve ücretsiz.


Manzara terasından aşağıya yeşillikler içinde bir patikadan kıvrıla kıvrıla inebilirsiniz, yol üzerindeki şehir manzaralı kafe veya restoranlarda zaman geçirmeyi de tercih edebilirsiniz.
 ( Buradan itibaren kalenin girişine geri dönerek yürüme ile 10 dakika süren dinsel yapı topluluğu Loreto'ya ulaşabilirsiniz. Ben Loreto kısmını ertesi güne bıraktığım için buradan Mala Strana yani Küçük Mahalle'ye inmeyi tercih ettim.)
Yolu bitirdiğinizde artık Mala Strana bölgesindesiniz ve karşımızda Lesser Town  Meydanı ve Mozart'ın bir dönem org çaldığı Avrupa’nın ve Prag’ın en ünlü barok yapılarından St.Nicholas Katedrali var. 


Mala Strana, Prag'ın her sokağı her mahallesi kadar güzel. Mala Strana birbirinden güzel evler, çok şirin restoranlar, caz barlar ve  kafelerle çevrelenmiş bir bölge. Burada mutlaka zaman geçirin.

Sokaklarda kaybola kaybola yürümeye devam ediyorum karşıma Venedik sokaklarından bile daha dar tek kişilik bir sokak çıkıyor. Öyle ki sokağın girişine bir düğme ve trafik lambası konulmuş, geçmek istediğinizde düğmeye basıyorsunuz karşı tarafta kırmızı ışık yanıyor böylece başka birinin aynı anda karşıdan gelmesini önlemiş oluyorsunuz, geri dönerken de aynı işlemi tekrarlıyorsunuz. :) Sokağın bir ucu restoranların olduğu kısma diğeri mahalleye çıkıyor. Bu sokak Mala Strana Praha 1 nolu caddede bulunuyor. 


Kafka Museum da bu bölgede bulunuyor. Müzede fotoğraf çekmek yasak. Müzenin için Kafka'nın iç dünyasını betimler nitelikte. Siyah duvarlar loş, hafif aydınlatılmış labirentler, ara sıra çalan açtığınızda boğuk sesler duyduğunuz telefonlar, tüle yansıtılmış görüntüler...Müzede, Kafka'nın babasına yazdığı mektuplardan kesitler, kendisine ait belgeler, hayatına giren kadınları ve ailesini tanıtan yazılar ve fotoğraflar, ne olduğunu anlayamadığınız duvar içine yerleştirilmiş görüntüler ve yine ne olduğu anlaşılamayan barkovizyon gösterileri ile tam da Kafka'ya yaraşır bir dünya oluşturulmuş. Hediyelik eşya bölümünde romanları, Kafka baskılı afişler, tshirtler, kalemler, kupalar, bardak altlıkları vs. satılıyor. Müzeden, yaşarken çok yakın arkadaşı Max Brod'dan tüm yazılarını ölümünden sonra yakmasını isteyen ancak onu dinlemeyen Max sayesinde ölümünden sonra ünlenen çok sevdiğim Kafka'nın, acaba yaşasaydı bir ticari meta malzemesi haline getirilmesini nasıl karşılardı? düşünceleriyle ayrılıyorum.


Müzenin bahçesinde metalden yapılmış eğlenceli iki erkek heykeli dikkat çekiyor. 



Bir de müzenin bahçesindeki restoranda hamburger ya da herhangi başka bir şey  yemenizi tavsiye ederim, olağanüstü lezzetliydi.


John Lennon duvarını görmek için kaldığımız yerden devam ediyoruz. The Beatles grubunun solisti John Lennon'ın 1980 yılında vurularak hayatını kaybetmesinin ardından grafiti, resimler ve şiirlerle süslenen bu duvar barış ve sevgiyi simgeliyor. İlk yıllar komünist rejim tarafından itici bulunarak sürekli boyanan duvar, bugün Prag'ın önemli turistik yerlerinden biri. Duvarın önünde benim gibi şanslıysanız The Beatles'tan bir parça dinleyebileceğiniz müzisyenlerle karşılaşırsınız.





Mala Strana sokaklarında yürüyüşe devam ediyorum, yemyeşil bir alan ve Vltava Nehrinin ince bir kolunun sızdığı, bu kanala cepheli evlere, o evlerin birindeki ufak değirmen dolabına ve eski köprüye hayran kalıyorum. 





Buradan devam ettiğimde Most Legii köprüsüne geldim . Bu köprünün üzerinde Kampa adasına inen bir asansör var. 



Yeşillikler içindeki bu minik adada mis gibi havayı soluyun, huzur dolun, yeşilliklere uzanıp Charles Köprüsü'ne karşı hayallere dalın, kuğuların,ördeklerin ve bu masal şehrin fotoğraflarını çekin. 




Asansörle yukarı çıktığınızda şehrin geldiğiniz tarafına tekrar geçerek bir arka sokak olan U Lanove Drahy 'den fünikülere binerek Petrin Kulesi'ne çıkabilirsiniz.
Petrin Kulesi'ne çıkmak için 299 basamak tırmanmak gerekiyor. İlk katından sonra maalesef asansör yok. Yükseklik korkumdan dolayı çıkamayacağım bu kuleden vazgeçip Most Legii köprüsüne geri dönüyorum, şehrin diğer yakasına geçip karşı tarafta sağa doğru yürümeye karar veriyorum bu sırada solunuzda göreceğiniz görkemli bina Prag Ulusal Devlet Tiyatrosu (Narodni Divadlo) ya da National Theatre. 



Yola devam ederek Jiraskova Meydan'ına geldiğinizde Dans Eden Ev'i görebilirsiniz.


Charles Brigde ya da Praglılar için Karel Köprüsüne doğru dönerken nehirden bir manzara. Nehir kenarında gördüğünüz şirin feribotların bazıları restoran.



Ben Loreto'ya gitmek için, Charles Köprüsünden kale tarafına geçerek yukarı doğru yürümeyi tercih ettiysem de siz 22 numaralı tramvaya binip Poholerec durağında inmeyi tercih edebilirsiniz. Loreto'nun içinde Meryem Ana' nın evinin bir benzeri, bir manastır ve bir kilise yer alıyor. İlk durağımız 18. yüzyıl sonunda yapılmış Strahov Manastırı. 



Manastırın içinde tek kelimeyle muhteşem bir kütüphane ve felsefe odası var. 





Viyanalı bir sanatçı tarafından fresklerle süslenmiş kütüphanede 50.000 cilt kitap bulunuyormuş. Bu sanat eseri iki oda, gerçek olamayacak kadar güzel. İçeri girebilmek için önceden rezervasyonla çalışan bir sistemleri var ancak bu odaların kapısından bakabiliyorsunuz, fotoğraf çekmek için bilet ücretİ hariç ekstra ödeme yapmak durumundasınız. 
Odaların bulunduğu kattaki  küçük müzede, Praglı aristokratların bağışladıkları kurutulmuş ilginç bitki ve hayvan koleksiyonları var. 




Strahov Manastır'ından çıktıktan sonra bence çok gerek olmasa da Loreta Manastır'ını gezebilirsiniz. Loreta mabedi 1278’de, efsaneye göre, Bakire Meryem’in Nazareth’teki evi melekler tarafından Loreto’ya taşınmış ve böylece kafirlerden korunmuş. 





Loreta Manastır'ında kıymetli taşlar, yakutlar, zümrütler, dini objeler sergileniyor. 





Loreto'dan ayrılırken şehrin panaromik fotoğrafını çekebileceğiniz manzaralı bir yoldan aşağı inebilirsiniz. 






Yahudi Mahallesi (Josefov ) ya da Jewish Quarter. Bu bölgeye gelmek için nehir kıyısından yürümeyi ya da Old Town meydanından Prag'ın en şık caddesi Parizska Caddesine bağlanarak ulaşımı tercih edebilirsiniz. 
Nehir kıyısından yürürseniz Manesuv Köprüsü' nü geçince göreceğiniz yapı bir müzik oditoryumu olan Rudolfinum. 
Parizska Caddesinden yürümeyi tercih ettiyseniz, pek çok ünlü markaya ev sahipliği yapan dükkanların bulunduğu binaların güzelliğine hayran kalacaksınız. 
Caddeden Siroka sokağından sola dönerek ayrılırsanız solda kalan bu bölge Yahudi Gettosu. Binaların cephelerinde, dikkatinizi çekerse yıldız amblemlerinden de mahalleye vardığınızı anlayabilirsiniz. 



Yahudiler Prag'a neredeyse10. yüzyılda göç ederek gelmiş ve burada bir getto oluşturmuşlar . Yahudilerin yüzyıllar boyunca şehrin diğer kısımlarında yaşamaları yasaklanmış ve bu nedenle buraya sıkışıp kalmışlar. Josefov adı yahudilerin özgürlüğü, yaşam hakları konusunda reform hareketleri yapan İmparator Joseph'ten alınmış
Nazi Hareketi sırasında Prag Yahudileri, Avrupa'nın diğer ülkelerindeki soydaşları gibi Almanlar tarafından toplama kamplarına götürülmüşler ancak mahalleye dokunulmamış. Hitler'in bu mahalleyi soyu tükenmiş bir ırkın müzesi olarak değerlendirme gibi bir fantezisi olduğu söyleniyor.
Bugün Yahudi Mahallesinde 6 tane sinagog var. Bu bölgede bulunan sinagog ve ufak müzelerin bileti toplu halde satılıyor.Bilgi için linki inceleyebilirsiniz;
Bu yapıları gezerken büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımı söylemek istiyorum. Hem gerek görsel anlamda çok zayıf, gerekse bu topluluğa mensup biri olmamamdan ötürü ruhani bir duygu hissettirmeyen sinagoglar, bir mezarlık ve küçücük bir odayla sınırlı müzeler için oldukça pahalı bir bilet satın almak canımı sıkmıştı. Aslında huzurlu sessizliği, iç mimari ve süslemeleri, ışıl ışıl yanan mumlarla aydınlanmış ferah ve mis gibi kokan atmosferleriyle katedral ve kiliseleri gezmeyi oldum olası sevmişimdir. Ancak Monreale, Stephansdom gibi muhteşem katedralleri ücretsiz görmek dışında, Vatikan gibi muazzam bir küçük sanat-din şehrinin bilet ücretine neredeyse denk bir ödeme yapmak şaşırtıcı ve rahatsız ediciydi. Nitekim mezarlığı dolaşırken rastladığım bir İspanyol turist rehberi ''İsrail'den mi geldiniz? '' diye sormuş '' Hayır Türkiye'den '' dediğimde oldukça şaşırmıştı. 
Benim görüşüm bu mahalledeki binaların muhteşem güzelliği fotoğraflanabilir ve kafelerinde birer kahve içerek Kafka'nın bir zamanlar bu sokakları arşınladığı düşünülerek sokakları gezilebilir, ancak bu dinsel yapıları ve mezarlığı gezmenin gereği yoktu diye düşünüyorum.

Pinkas Sinagogu'nda toplama kamplarına gönderilen ve geri dönemeyen 80 bine yakın yahudinin isimleri, doğum ve ölüm tarihleri duvarlara yazılmış. Bu sinagogda fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor olsa da bazen neden konulduğuna mantıklı bir cevap verilemeyen yasakları çiğnemek gerekiyor.:)  Sinagogda ayrıca Prag yakınlarındakiTerezin Toplama Kampı'na götürülen yahudi çocukların çizdikleri resimler de sergileniyor .


                                                Yakınlarının isimlerini bulmaya gelenler...





Eski-Yeni Sinagog ( Stranova Synagoga ) ya da Old-New Synagogue halen kullanılıyor ve Avrupa'nın en eski sinagogu olma özelliğini taşıyor.


Maisel Sinagogu ( Maiselova Synagoga ) ve İspanyol Sinagogu görebileceğiniz diğer sinagoglar. 

İspanyol Sinagogunun önünde Kafka'nın bir heykeli bulunuyor.
Yahudi Mahallesi'nin en ruhani yeri ise Yahudi Mezarlığı ( The Old Jewish Cemetery ). 



1439 yılında kurulan mezarlıkta son defin işlemi 1787 yılında yapılmış. Yahudilerin getto dışında yaşamalarına izin verilmediği gibi ölülerini de getto dışında gömmeleri yasakmış.100 bine yakın mezarın bulunduğu mezarlıkta neredeyse üstüste yığılmış mezar taşlarının azlığını görünce şaşırabilirsiniz. Mezarlığın 14 ile 20 kat arasında değiştiğini öğrenince mezar taşlarının azlığının sebebini anlayabiliyorsunuz. Mezar taşlarının bazılarında aile isimleri ya da yaptıkları meslekleri ifade eden semboller var. 



Burada yatan en ünlü kişi sihirli güçleri olduğuna inanılan bilgin, filozof Haham Judah Loew ben Besalel. Haham Loew'in ünü, dünyanın en ünlü Golem'ine sahip olmasından kaynaklanıyor. Golem nedir?

 Ortaçağ’da, kutsal bir sözcüğü ya da Tanrı’nın sıfatlarından birini oluşturan harfleri yeniden dizerek veya muska yazarak heykelleri canlandıran din bilgeleriyle ilgili çok sayıda efsane doğar. İşte bu heykellere Golem adı veriliyor. İnanışa göre harflerin yazılı olduğu kâğıt veya muska Golem’in ağzına yerleştirildiğinde Golem canlanır ve muska kaldırılınca Golem de cansız duruma gelirdi. Haham Loew halkını korumak için Prag’ın içinden akan Vltava Nehri’nin kıyılarında biriken çamurlardan bir Golem yaptı. Ona Yahudi mistik kurallarına uygun sözler ve dualarla hayat üfledi ve canlandırdı. Golem’e Josef adını verdi. Getto sakinleri ona ‘Yossele’ derlerdi. Loew'in dikkat etmesi gereken en önemli şey Golem'in şabat günleri canlı olmamasıydı. Bir cuma akşamı, Loew onu devre dışı bırakmayı unuttu. İşte buradan sonrasında efsane değişik sonlarla tamamlanmış. Bir rivayete göre Loew kontrolden çıkan Golem'i parçalayarak parçalarını Eski-Yeni Sinagog'un bodrum katına kaldırır. Günümüzde, tarihçi ve arkeologların tüm aramalarına rağmen Golem’e ait bir ize rastlanmasa da bugün turistlerin ve araştırmacıların, Sinagog'un bodrumuna girmeleri yasak. 
Belki de bu da gizemli bir reklamdır diye düşünüyor ve bu kasvetli atmosferden kurtulmak üzere kendimi nehir kenarına atıyorum.


Prag'ta yapabilecekleriniz elbette bunlarla sınırlı değil. Bir akşam üzeri Vltava Nehrini gezi teknesiyle dolaşabilirsiniz. 



Çok şirin emaye mutfak eşyaları satan dükkanlardan mutfağınıza renkli mi renkli ister bir kupa ister çaydanlık ya da tencere bir şey alın. Fiyatları çok ucuz olmasa da Prag'tan, muhteşem kuklalardan almadan dönmeyin derim. Ben bayıldığım Şarlo'nun kuklasını bir sonraki Prag gezime bıraktım. 




Eğer ilginizi çekiyorsa cam işçiliği ile ünlü bu ülkeden Bohemiya kristallerinden alabilirsiniz. 


Sokaklarda sıra sıra birbirinden güzel ve şık çikolata, sabun, hediyelik eşya, kukla ve daha bir çok şey satan dükkanlara girip çıkmak bile mutluluk sebebi. 




Prag, tarihi ve ulusal müzeler dışında da her şeyin müzesini yapan şehirlerden bir tanesi. Sokaklarda dolaşırken çikolatadan tutun da kurabiye, balmumu heykeller, işkence aletleri müzesi gibi pek çok değişik müzeyle karşılaşabilirsiniz.
Prag'a özgü bir çeşit baharatlı likör olan Becherovka deneyin bir de tabii ki içerdiği yüksek alkol oranından dolayı pek çok ülkede satışı yasak olan meşhur Absinthe.



Bir akşam Prag'la özdeşleşmiş Black Light Theatre ya da Don Giovanni kukla tiyatrosunu izlemeye gidin. 



Yeterli zamanınız varsa şehir dışında kalan Karlovy Vary, Kutna Hora ve Chesky Krumlov'u görmeye gidin. 

YEME İÇME REHBERİ

Kafelerine, tatlılarına, kahvelerine, biralarına, hamburger çeşitlerine ve italyan restoranlarında yediğim yemeklere bayıldığım bu şehrin kendi mutfağı yani Prag mutfağı geyik, domuz, tavşan, ördek ve diğer tüm çeşitlerle et ağırlıklı bir mutfak ve benim damak tadıma pek uyduğunu söyleyemeyeceğim.

  1. Biraları dünyaca ünlü bu şehirde tavsiye edeceğim mekan 500 yıldır kendi biralarını üreten U Fleku 
  2. Prag'ın en ünlü yemeği Svickova isimli krema soslu bir biftek yemeği ve elbette Gulaş çorbası                                                                                                                                             Bu ve diğer yerel yemeklerin tadına bakmak isterseniz hemen herkesin ortak tavsiyesi U Medvidku
  3. Sokaklarda sık sık rastlayacağınız meşhur Trdelnik isimli silindir şeklinde ve toz şekere bulanarak satılan bir hamur tatlıları var ki ben beğenmedim. Yine de tadına bakın.
  4. El yapımı çok güzel makarnaları olan Pasta Fresca benim favorimdi
  5. John Lennon Pub sadece bira içmek için ya da yemek yemek için de tercih edebilirsiniz.
  6. Agartha Jazz Centrum'da muhteşem müzik eşliğinde bir akşam geçirin.
  7. Obecni Dum yani belediye binasının alt katındaki Pilzenska Restaurace şık atmosferiyle güzel bir akşam yemeği için seçilebilir.
Bazı şehirler doğası, bazıları tarihi, bazıları sanat eserleri ve müzeleri, kimi modern hali, kimiyse gece hayatıyla bizi mutlu eder. Çok nadir, bazıları sadece orada bulunmakla bizi mutlu eder. Prag gibi...Bu hüzünlü prensesin sokaklarında kaybolup binalarını, köprülerini, evlerini ve dükkanlarını hayran hayran izleyin, köprüden sabah, gece günün her saati defalarca geçin, köşe başlarında rastladığınız müzisyenleri dinleyin, üşüyün üşümeyi sevin bu şehirde, Vltava kenarında güneş hafif hafif yüzünüze vururken kuğuları besleyin.